Münir Alıcı
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. SEYTAN ÜÇGENİ

SEYTAN ÜÇGENİ

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yoğunluk arz etmeyen bir şekilde daha önceki tarihlerde başlamakla birlikte biz Türklerin Anadolu coğrafyasında oba şeklinde kümelenmelerinin başlangıç tarihinin 1071 olduğu bilinen bir gerçektir. Muhtelif etkenlerin zorlaması neticesinde uygun/elverişli bir yurt edinme amacıyla çıktıkları yolda bu coğrafyayı (Anadolu) üs edinmiş olan atalarımızın bir ayağı bir pergel misali hep Anadolu’da olmuş diğer taraftan da çevre coğrafyalara uzanabildikleri kadar uzanmışlar ve yüzyıllarca süren bir hâkimiyet kurmuşlar; farklı ırktan ve kültürlerden insanları, milletleri ve devletleri barış ve huzur içerisinde yönetmişlerdir. Hâkimiyetlerinin bu kadar uzun sürmüş olmasının temel nedeni yöneten tarafın sahip olduğu üstün güç olmakla birlikte adaleti esas alan yönetim anlayışlarının yönetilenler üzerinde oluşturduğu rıza ve kabulü de özellikle vurgulamak gerekir. Benzeri durumun tarihte bir örneğini görmek pek mümkün gözükmemektedir. Yarım yüzyılda Cezayir’in ve Hindistan’ın başına geleni bir düşünün. İlki,  Fransızlar tarafından soykırıma uğradı ve belli oranda nüfus yapısı ve dili değişti, ikincisinde ise hâkim dilin İngilizce olmasının yanında Hint halkına tarihte örneğinin olmadığı zulümler/işkenceler yapıldı.

Atalarımızın yurt edindiği Anadolu coğrafyasını diğer coğrafyalardan ayıran başlıca özellik, başka şeyler yanında eşsiz coğrafî konumunun getirdiği güç ve zenginliktir. Bu nedenle pek çok uygarlığa beşiklik etmiş olmasının yanında bir o kadar da mezarlık işlevi görmüştür. Bu coğrafyada yaşamış olan uygarlıkların yaşam süreleri güçleriyle paralel olmuştur. Yani bu coğrafya güçsüz, uşak karakterli, zayıf kültürlü milletleri barındırmaz. Biz Türkleri bin yılı aşan bir süreyle ve hâlen bu coğrafyanın hâkimi kılan unsurlar da işte tam bu noktadadır. Güçlü devlet yapısı ve geleneği, Türk milletinin sahip olduğu üstün karakterin, adalet ve hoşgörü anlayışının karşı tarafta oluşturduğu güven, engin devlet tecrübesi, binlerce yılın birikimiyle oluşan kültürü gibi hususlar bizim bu coğrafyada diğer milletlere kıyasla çok daha uzun süreli var olmamızı sağlamış ve Allah’ın yardımıyla kıyamete kadar da böyle olacaktır.

Yazımın başlığı olarak kullanmış olduğum ifade de işte tam bu durumu anlatmaktadır. Siyonistan (İsrail), Ermenistan, Yunanistan isimli devletlerin yanında uzun bir süreden beri yapay olarak oluşturulmaya çalışılan ve “Teröristan” ismiyle ifade edilen üçgen yapının (SEYTAN* Üçgeni) tam ortasında var olabilmek gerçekten de üstün vasıflara sahip olmayı gerektirir; aksi hâlde tarih olurduk. Batı Anadolu ve İstanbul bizde olduğu sürece Yunanistan’dan güvende olmak; Doğu Anadolu bizde olduğu sürece Ermenistan’dan güvende olmak; Anadolumuzun güneyi bizde olduğu sürece Siyonistan’dan güvende olmak imkânsızdır. Her şeyden önce bu üçünü devlet olarak görmek de mümkün gözükmemektedir. Gerçek anlamda birey/fert olabilmek için insana yaraşır bir karaktere sahip olmak en temel gerekliliktir. Bunun gibi gerçek anlamda devlet oluşumundan bahsedebilmek için de bir devletin, tebaasının özgür iradesiyle şekillenmiş ve temel hak ve özgürlükleri esas alan/güvence altına alan yönetim sistemine sahip olmasının yanında diğer ülkelere güven veren niteliklere/ilişkilere sahip olması da temel gerekliliktir. Buna karşın yukarıda zikredilen devletlerin/oluşumların ortak ve baskın özelliği maşa ve/veya uşak karakterli bir yapıya sahip olmalarıdır. Kimliksiz (uşaklığı ya da teröristliği bir kimlik saymaz isek) ve ne zaman ve kime hizmet edeceği belli olmayan bir yapıya asla güven olmaz ve olmamıştır da. “Allah, düşmanın da mert olanını versin” sözüyle anlatılmak istenen de budur. Türkler olarak bin yılı aşkın süreyle, başka milletler yanında yukarıda bahsi geçen milletlere de hükmettik; barış içerisinde ve özgürlüklerine hâlel getirmeden yönettik. Bu SEYTANları yüzyıllarca el üstünde tutmuş olmamıza karşın buldukları ilk fırsatta bize ihanet etmiş olmaları gibi yaşadığımız onca badireye rağmen hâlâ ayaktayız. Aramızda bizimle yaşayan ve bizden bildiğimiz hâin unsurlar da cabası. Böyle bir coğrafyada ve bu şartlarda hayatta kalabilmeyi kaç millet başarır?

Mevcut durum karşısında yapmamız gereken şey basit; her alanda (özellikle savunma, ekonomi, idare, adalet) güçlü olmak ve Türkiye’yi vatan ve Türk milletini kardeş bilen tüm halklarla (Kürt, Arap vs.) bir/bütün olmaktır. Günümüzde yaşadığımız olaylar da bunu ispatlar niteliktedir.  Başka bir devletin ya da milletin dünyaya hâkim olabilmesi için biz Türklerin desteği şarttır. Ama biz Türklerin dünyaya hâkim olması için Hakk’ı hâkim kılmak amacıyla çalışmak dışında başka birinin/birilerinin desteğine ihtiyacı yoktur. Muhtaç olduğumuz güç/kudret “damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur”. Bunun yanında dinimize (İslâm) olan samimi bağlılığımızın getireceği gücün önemini de inkâr edemeyiz.

Yukarıda anlatılanlara ilave olarak, evimiz için gösterdiğimiz hassasiyeti vatanımız için de göstermemiz şarttır. Bunu özellikle şu anlamda söylüyorum: Evimize misafir alırken gösterdiğimiz/göstermemiz gereken titizliği/hassasiyeti ülkemize aldığımız ve belli şartlarda vatandaşlık verdiğimiz insanlara da göstermemiz (nitelikli ve/veya kolay sindirebileceğimiz sayılarda olması gibi) bir zorunluluktur. Çünkü, ikâmet ettiğimiz ev ailemiz için ne ise vatanımız da milletimiz için o derece kutsaldır/değerlidir/mahremdir. Bu insanları ülkemize kabul ederken dinî inançlarını ön plana çıkarmak bizi yanıltabilir. Yarım asra yakın bir süre mücadele ettiğimiz PKK belasının, belli oranda Yunanistan ve Ermenistan olmak üzere çoğunlukla dinleri İslâm olan komşu ülkelerde (İran, Irak, Suriye, Lübnan) yuvalandığını/beslendiğini/eğitildiğini/donatıldığını ne çabuk unuttuk? Ülke ve millet olarak olası zor zamanlarımızda bu insanlar/mülteciler en büyük zafiyetlerimizden birisi olacak ve güvenliğimizi tehlikeye atacaktır. En azından hasım güçler tarafından bir maşa olarak kullanılmaları kuvvetle muhtemeldir. Tarihte bununla ilgi örnekleri bulmak hiç de zor olmadığı gibi günümüzde İran (PJAK) ve Suriye’de de (Dürzîler ve diğer azınlıklar) bariz olarak görmekteyiz. Ayrıca, Körfez Savaşı esnasında merhamet edip ülkemize kabul ettiğimiz Iraklı mültecilerin önemli bir kısmının, Batılı haydut devletler tarafından başımıza musallat edilen PKK’ya olan desteği de bilinen bir gerçektir.

*Siyonistan (İsrail), Ermenistan, Yunanistan ve Teröristan kelimelerinin baş harflerinden oluşturmuş olduğum bir kavramdır.

SEYTAN ÜÇGENİ
Yorum Yap
Giriş Yap

Metropol Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Would you like to receive notifications on latest updates? No Yes